1984 yılına kadar yaş çay işletmeciliği tamamen devletin tekelindeydi. Devlet adına alım yapan ÇAYKUR (Çay İşletmeleri Kurumu), üretilen çayın yüzde 100’ünü alıyordu. Bu tarihten itibaren yaş çay üretiminde devlet tekelinin kaldırılmasıyla birlikte üretime özel fabrikalar da girdi.
ÇAYKUR’un kademeli olarak yaş çay alımlarını düşürmesiyle bugün devletin sektördeki alım payı yüzde 55’lere kadar gerilemiştir. ÇAYKUR’un yurt içi kuru çay piyasasındaki pazar payı ise yaklaşık yüzde 60-65`dir. (Bu bilgiler ÇAYKUR’un resmi açıklamasıdır).
Bu rakamlara baktığımızda artık ÇAYKUR’un sektörde devlet adına “düzen kurucu-düzenleyici” vasfını yitirdiğini görüyoruz. Ne acıdır ki kurumun hatalı (belki de bilinçli) uygulamaları nedeniyle özel sektör sanayicisinin pazardaki hegemonyası daha da artmaktadır.
ÇAYKUR’un çiftçinin ürettiği çayın tamamını almadığını belirtmiştik. 2016 rakamlarıyla bugün ÇAYKUR birinci sürgünde dönüm başı alım kotasını 400, ikinci sürgünde 350 ve 3. sürgünde de 300 kilogram olarak uyguluyor. Yaş çay üreticisi, ÇAYKUR’un uyguladığı kota yüzünden “kota dışı” ürününü özel sektöre “satmak zorunda” bırakılıyor. Bunun da hangi sorunlara neden olduğunu aşağıda açıklamaya çalıştık.
Bize göre ÇAYKUR kota miktarlarını, en azından özel sektör ıslah edilene kadar yükseltmelidir. Aksi halde çay çiftçisi özel fabrikaların kucağına itilmiş olmaktadır.
ÇAYKUR kaynaklı ikinci sorun da kontenjan uygulamasıdır. Kotayla birlikte üreticiyi kısıtlayan ÇAYKUR, günlük uyguladığı alım kontenjanıyla da üreticiyi adeta mengenede ezmektedir. Dekar başına uygulanan ve kilogram/dekar’ı 10 kiloya kadar düşen günlük alımlar nedeniyle üretici çay alımyerlerinde çayını tam satamamaktadır. Çay müstahsili, günlük kontenjan üzeri yaş çayını yine özel sektöre vermek zorunda bırakılmaktadır.
Önerimiz, ÇAYKUR’un kapasite artırımına gidip günlük dekar başına 25 kilogramdan aşağıya çay alımı yapmamalıdır. Günlük yaş çay üretimini işleyecek kadar kapasite artırımı gerçekleşirse (ve buna bağlı olarak günlük kontenjan artırımı da yapılırsa) yaş çay üreticisi özel sektörün insafına bırakılmamış olur.
ÇAYKUR kaynaklı üçüncü temel sorun da yaş çay alımlarında uygulanan randevu sistemidir. ÇAYKUR tarafından her üreticiye ayrı ayrı günlerde randevu verilerek ürünün sadece randevu zamanında alımı yapılmaktadır. Küçük müstahsil için belki cazip görünen bu uygulama aslında üreticiye “Sizin ne zaman tarlaya girip çay toplayacağınızı biz belirleriz” dayatmasından başka bir şey de değildir.
Oysa çay bitkisi hasat olgunluğuna erdiğinde hemen toplanması gerekir. Binlerce üretici randevu sırası için günlerce beklemek zorunda bırakılmaktadır. Randevu süresi büyük üreticiler için 2-3’günde bir, küçük üreticiler için ise bir haftayı bulmaktadır.
Randevu tarihi beklenirse çay filizi tarlada kartlaşmaktadır. Ürünün tarlada heba olmasına gönlü razı olmayan binlerce üretici ise, ÇAYKUR’a o günlerde randevusu olmadığı için özel fabrikaların insafına kendini teslim etmek zorunda kalıyor.
Ayrıca üretici, randevu günü geldiğinde o gün tarlaya giremeyecek özel durumlarla da karşılaşabiliyor. Cenaze, hastalık, çay toplamaya işçi bulamaması… gibi durumlarda müstahsilin o günkü randevusu yanmaktadır.
ÇAYKUR Genel Müdürü İmdat Sütlüoğlu’nun öve öve bitiremediği randevulu sistem bize göre çay müstahsillerini yine özel sektöre yönlendirici bir işlev görmektedir.
Çay tarımıyla ilgilenen çiftçinin elini-kolunu bağlayan randevulu sistem kaldırılmalıdır. Yaş çay çiftçisi tarlasına ne zaman gireceğine, ne zaman çay satacağına kendisi karar vermelidir, İmdat Sütlüoğlu değil!
Yukarıda sıraladığımız sorunların ana kaynağı bize göre ÇAYKUR’un üretim politikalarının kurumun “değiştirilmesi-dönüştürülmesi” şeklinde değil de çiftçinin “değiştirilmesi-dönüştürülmesi” şeklinde uygulanmasıdır.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.