İkisi de meşhur. Hem Semra Hanım, hem Süleyman Efendi.
Bu anlamda, tarihin değişik dilimlerinde yaşamış olmalarına rağmen ortak bir kaderleri var.
Semra Hanım, belki sizin de ilk aklınıza geldiği gibi; Rahmetli Cumhurbaşkanımız Turgut Özal’ın eşi Semra Özal’dan başkası değil.
Yani memlekette yaşayan binlerce Semra’dan farklı biri.
Gazetelerin, televizyonların, dergilerin adından sıkça bahsettiği; yaşamını ayrıntılarıyla bize aktardığı yakın tarihimizin First Leydi’si.
Bakın bir zaman önce ülkenin en ciddi gazetelerinden biri, 1. sayfadan verdiği ‘Semra Hanım elini incitti’ başlıklı haberle kendisinden nasıl bahsediyordu.
“Armatör Eşref Cerrahoğlu’nun kızı Esra Cerrahoğlu ile Burak Yakupoğlu önceki gece Çırağan Sarayı’nda muhteşem bir düğünle dünya evine girdi. Nikahta nişan yüzüklerini de taktığı çift için tanıklık yapan Semra Özal’ın elindeki bandaj dikkat çekti.
Rahmi Koç, Turgut Yılmaz, İpek Kramer, Zeynep Özal gibi ünlü konukların katıldığı düğünde Semra Özal eline bandaj taktırmasının nedenini ‘Nazar değdi’ diye açıkladı.
Özal, evinde dolap kapağı düşen elinin incindiğini söyledi.’
O, hep böyle hatırlanıp, tarihe de belki böyle geçecek:
‘Eli incindiğinde bile, gazetelerin 1. sayfasında haber olan kadın!..’
Süleyman Efendi’ye gelince.
Aklınıza ilk gelen insanın aksine o, Adalet Partisi’nin tarihi lideri ve eski Cumhurbaşkanımız Süleyman Demirel değil; ünlü şairlerimizden Orhan Veli Kanık’ın, Kitabe-i Seng-i Mezar şiirine konu olmuş meşhur Süleyman Efendi’dir…
Söz konusu şiirde Süleyman Efendi’den de şöyle bahsedilir:
“Hiçbir şeyden çekmedi dünyada
Nasırdan çektiği kadar;
Hatta çirkin yaratıldığından bile
O kadar müteessir değildi;
Kundurası vurmadığı zamanlarda anmazdı ama Allah’ın adını
Günahkâr da sayılmazdı
Yazık oldu Süleyman Efendi’ye”
Mesele falan değildi öyle,
To be or not to be kendisi için;
Bir akşam uyudu;
Uyanmayıverdi.
Aldılar, götürdüler.
Yıkandı, namazı kılındı, gömüldü.
Duyarlarsa öldüğünü alacaklılar
Haklarını helâl ederler elbet.
Alacağına gelince…
Alacağı yoktu zaten rahmetlinin.
Kabul etmek gerekir ki; Semra Hanım ve Süleyman Efendi’nin yaşam standartları birbirine pek uymuyor.
Belki de benzeşen tek şeyleri; birinin elinin incinmiş, birinin de nasırından çekiyor olması.
Bunun haricinde kendilerini meşhur eden bambaşka iki yaşam var ortada.
Ve bu iki farklı yaşam standardı, günümüzde de alabildiğine sırıtıyor olmasa; artık pek fazla magazin değeri de taşımayan bu şahıslar yazımıza konu olmayacaklardı.
Konuyu kurcalarsam; hepimizin ortak derdini deşip, ekonomik sıkıntıların yakamızdan düşmediği şu dönemde moralinizi bozarım.
İyisi mi: “Geçmiş olsun Elini İnciten Semra Hanım’a ve yazık olmuş Süleyman Efendi’ye” deyip geçelim.
Gerisini, siz bilirsiniz zaten…
SEMRA iLE SÜLEYMAN FARKI
.