Bir yıl daha bitiyor, ömür sayfamızdan bir sayfa daha eksiliyor... Geçip giden zamanı anılarda çok arıyor insan...
Hep hüzünlendirmiştir beni bir yılın son günleri, her defasında sona bir adım daha yaklaştığımızı düşündürür bana, evet bir yıl daha bitiyor. Aslında yıllar mı bizi geriye atıyor, biz mi yılları geriye atıyoruz o pek net değil. Daha doğrusu bakış açısına göre değişiyor. Yani izafi bir durum…
Bir yandan yeni bir yıl giriyor, yeni umutlar, yeni hayaller, yeni bekleyişleri içinde barındırıyor diye seviniyoruz. Ama bir taraftan da sürekli bize bir yaş daha yaşlandığımızı ve ölüme her geçen gün bir adım daha yaklaştığımızı ihtar ediyor. Hem sevindiriyor hem kederlendiriyor.
Bizlerin çocukluk dönemlerinde internet, cep telefonu, facebook, twitter vs gibi insanı bağımlı hale getirecek sanal dünya hakimiyeti söz konusu değildi. İnsanlar daha sade, daha içten, yokluk ve sıkıntılara rağmen daha bir coşkulu idiler. Akrabalık bağları tamamen kopmamış, komşuluk ilişkileri henüz iflas etmemişti. Aynı asansörde inip çıkıyoruz ama birbirimize selam vermiyoruz, birbirimizle tanışmıyoruz dedirtecek “asansörlü binalar” pek yoktu mahallemizde, hatta şehrimizde…
Zaman geçtikçe imkânlarımız artacak, hayallerimiz teker teker gerçekleşecek, umutlarımızın çoğuna kavuşacağız diye hayal ederken, yaşımızın geçtiğini, ama hayallerimizin hiç te azalmadığını görüyor ve esef ediyoruz. Hakkımızda ne kadar ömür takdir edilmiş bilmiyoruz. Nerde ve nasıl bir sonla karşılaşacağımızı bilmiyoruz. İman, Sağlık ve akıl nimetlerini ne kadar muhafaza edebileceğimizi bilmiyoruz. Bütün bu bilinmeyenlere karşın bilinen mutlak bir hakikat var ki o da; “hepimizin ölümlü oluşu” gerçeğidir. Bu gerçeği hepimiz biliyoruz ama maalesef (belki de insan oluşumuzun bir gereği olarak) “şeb-i arus’a”, “ila refikîl-a’lâ” anlayışına bir türlü güler yüz gösteremiyoruz.
Evet yeni bir yıl giriyor, ve bir yıl daha ömür sermayesinden tüketmiş bulunuyoruz. İstesek te istemesek te ölüme gün be gün yaklaşıyoruz. Kendi ayaklarımızla, adım adım ona doğru koşuyoruz. O halde kendimize gelmemiz, etrafımıza bir göz atmamız, eksiklikleri gidermeye, hataları telafi etmeye çalışmamız gerekmez mi?
Özümüze dönmek zorundayız. Kendimize gelmek zorundayız. İnsan-ı kâmil olma azmini asla terk etmemeliyiz. Digergam olmalıyız. Atgözlüklerini çıkartıp etrafımıza, sokağımıza, şehrimize hatta dünyaya bakmalıyız. Görmek için bakmalıyız. Zira bakmakla görmek aynı şey değildir. Sadece bakmak bizi maksada ulaştırmaz bunu da unutmamalıyız. Tüm okurlarımızın yeni yılını kutlar sağlık ve esenlikler dilerim.