Bir Soru!
Bir kişi daha canlı olarak kurtarılabilir miydi? Bu sorunun cevabı 'evet' ise; 'ihmalden ölüme sebebiyet vermek' suçu işlenmiş sayılır ve sorumluluğu olanların 'cezasız kalmaması' gerekir.
Doğal olmayan bir şey var!
Yaşadığımız felaketi, 'doğal afet' olarak nitelendiriyoruz. Bu tanım pek doğru değil! Evet deprem doğal bir olgu ama ancak doğal olmayan bir takım uygulamaların - ihmallerin sonucunda afete dönüşebiliyor. Nitekim Japonya'da da depremler oluyor fakat bunlar artık bir afete dönüşmüyor...
Geriye insan kaldı!
Hangi coğrafyada yaşıyor olursa olsunlar, hangi inanca yakın durursa dursunlar; yaşanan felaket herkesin yüreğini sızlattı.
Bu süreçte Yunanistan, İsrail, ABD, Rusya, Çin, Mısır, İspanya, Japonya gibi 76 ayrı ülkeden deprem bölgesine akın eden arama kurtarma ekiplerinin (toplamda 9 bin 793 kişi) kendi hayatlarını da tehlikeye atmak suretiyle 'hayat kurtarmak için' yarıştıklarını gördük, kurtardıkları her hayat sonrası sevinç çığlıklarını duyduk.
Farklılıkların önemsizleştiği, düşmanlıkların anlamsızlaştığı bir 'olgunluğa' şahit olduk.
Akla gelebilecek her türlü diğer ayrıntı elendi ve geriye sadece 'insan' kaldı.
İnsan insana bunu yapar mı?
Doğal bir deprem olgusunun; ihmaller ve tedbirsizliklerle desteklenince (!) felakete dönüştüğünü bir kez daha gördük.
Netleşmemiş olmakla birlikte, Türkiye'de 50 binin üzerinde insan hayatını kaybetti.
Ama tarihte bunun daha kötüleri de yaşandı. Hem de doğal olmayan nedenlerle ve de insan eliyle!
Örneğin 1. Dünya Savaşı'nda 65 milyon asker (insan) birbirini öldürmek üzere savaştı.
6 milyon 600 bin sivil, 10 milyon asker olmak üzere toplamda 16 milyon 600 bin insan; açılan ateş, atılan bombalarla öldürüldü!
Yine 2. Dünya Savaşı'nda 70 milyon asker (insan) silaha sarıldı.
27 milyon Sovyet, 10 milyon Çinli, 6 milyon Yahudi, 6 Milyon Alman, 3 milyon Polonyalı, 2,5 milyon Japon, 1,5 milyon Yugoslav olmak üzere, toplamda 80 milyon insan; 'doğal olmayan' bir şekilde başka insanlar tarafından katledildi!
Depremzedeler için yürekleri sızlayan ve can kurtarmak, ihtiyaçları karşılamak için uzak şehirlerden - ülkelerden yardıma koşan insanların, diğer taraftan insan öldürmeye odaklı silahlanması ne kadar acı ve ne yaman çelişkidir!
Nitekim Türkiye'ye kurtarma ekipleri gönderen Rusya ve Ukrayna'nın askerleri, eş zamanlı olarak 'savaş' adı altında birbirlerini öldürmeye, bombalarla şehirleri enkaz yığınlarına çevirmeye devam ediyorlar...
Depreme 'dur’ diyemeyiz ama savaşa 'hayır' diyebiliriz
Depremler olagelecektir. Bunu engellemeye muktedir değiliz. Ancak gereken tedbirleri alır, binalarımızı sağlam yaparsak can kayıplarımızı en aza çekebiliriz.
Ama depreme kıyasla çok daha vahşi ve vahim sonuçlara yol açan savaşlara son verebiliriz.
İnsan hayatının değerli olduğunu hissetmek, bir hayatın daha kurtarılması yolunda çaba sarf etmek için depremler şart değil!
Elif'e gönderme
Okuduğunuz bu yazıyı yazmadan önce, gazetedeki çalışma arkadaşım Elif'e, deprem ile ilgili bir yazı kaleme alacağımı ve bu olguya 'savaş kavramını da' iliştireceğimi söylemiştim.
Yüzüme, 'deprem' ve 'savaş' ne alaka? der gibi bir bakış fırlatmıştı.
Her savaşın, insanların birbirlerini öldürdüğü bir iç savaş olduğunu, haksız yere bir insanı öldürmekle bütün insanlığı öldürmek gibi bir suç işlendiğini, depremlerin doğal ama savaşların doğal olmayan ve çok daha vahim felaketlere dönüşebileceğini, birilerinin barışı başlatması gerektiğini hatırlatmak istedim. Tıpkı savaşı başlattıkları gibi...
Söyleyeceklerim bu kadardı.
Şimdi Elif'in yazımı okumasını bekliyor ve yüzüne baktığımda; söz konusu 'ters alakayı' fark edip fark etmediğini, daha çok da bana hak verip vermediğini görmek istiyorum.
Bir Savaş Bin Deprem
Nobel Ödüllü Yazar Gabriel Garcia Marguez'in 'Kırmızı Pazartesi' adlı romanında 'İşleneceğini herkesin bildiği, engel olmak için kimsenin bir şey yapmadığı' bir cinayetin öyküsü anlatılır.