Başörtü konusunda CHP’nin başörtü konusunda “bayağı bir mesafe kat ettiğini” söyleyen Hakan, “İyi ama böyle bir strateji yürütülürken, nasıl oluyor da CHP’nin en deneyimli isimlerinden Fikri Sağlar, bu stratejiyi tuzla buz edecek türde bir çıkış yapabiliyor?” sorusuna şöyle yanıt verdi:
“Çünkü içselleştirmemiş durumdalar konuyu... Çünkü olaya oy hesabıyla bakıyorlar... Çünkü “kıyafet özgürlüğü” bağlamını partinin genel iklimine yerleştirmediler... Çünkü hiçbir özeleştiri yapmadılar... Çünkü olaya rakibin elinden koz almak olarak yaklaşıyorlar.”
Hakan, son olarak, “Durum böyle olunca da Fikri Sağlar’ların bir çuval inciri berbat etmesi kaçınılmaz hale gelebiliyor” değerlendirmesine bulundu.
İşte Ahmet Hakan'ın o köşe yazısı:
KEMAL BEY BUNA DA BİR AÇIKLAMA YAPSIN
CHP’li Fikri Sağlar, durup dururken “başörtülü hâkimler” açıklaması yaparak ortalığı karıştırdı.
Tabii bütün gözler CHP Lideri Kemal Kılıçdaroğlu’na çevrildi.
Hakkını yemeyelim:
O da hızla bir açıklama yaparak...
Fikri Sağlar’la aynı görüşte olmadığını söyledi.
Osman Hoca’nın iyi hayat tavsiyelerinden 10’unu seçtim
Tam bu işin ateşi sönmemişti ki...
Bu kez CHP’ye yakın bir gazete...
Ayasofya’nın ibadete açılmasını, “yılın felaketleri” arasında gösteren ya da böyle algılanmasına yol açan bir manşetle çıktı.
Fikri Sağlar olayında olduğu gibi bütün gözler olmasa da...
Bazı gözler yine Kemal Kılıçdaroğlu’na çevrilmiş durumda.
Bakalım, “Buna katılmıyoruz. Ayasofya’nın ibadete açılması neden felaket olsun? Böyle bir şey olabilir mi?” diyecek mi?
FİKRİ SAĞLAR OLAYIYLA İLGİLİ BİR ŞEY DİYECEĞİM
CHP, başörtüsü konusunda...
Bayağı bir mesafe kat etti. Bayağı bir yumuşadı. Bayağı farklılaştı.
Bunun en temel iki nedeni şu:
BİRİNCİ NEDEN: Başörtüsünün AK Parti’nin elindeki en önemli mağduriyet kozu olduğunu fark ettiler ve bu kozu AK Parti’nin elinden almak istediler. İKİNCİ NEDEN: Başörtüsü karşıtlığı yaparak, muhafazakâr seçmene ulaşamayacaklarını ve AK Parti bloğundan oy kırpamayacaklarını anladılar.
Bu iki nedenden dolayı...
Uzun bir süredir başörtüsü karşıtlığı yapmıyorlar ve hatta bazı başörtülü kadınları parti yönetimine alıyorlar.
İyi ama böyle bir strateji yürütülürken, nasıl oluyor da CHP’nin en deneyimli isimlerinden Fikri Sağlar, bu stratejiyi tuzla buz edecek türde bir çıkış yapabiliyor?
Cevap veriyorum:
Çünkü içselleştirmemiş durumdalar konuyu... Çünkü olaya oy hesabıyla bakıyorlar... Çünkü “kıyafet özgürlüğü” bağlamını partinin genel iklimine yerleştirmediler... Çünkü hiçbir özeleştiri yapmadılar... Çünkü olaya rakibin elinden koz almak olarak yaklaşıyorlar.
Durum böyle olunca da...
Fikri Sağlar’ların bir çuval inciri berbat etmesi kaçınılmaz hale gelebiliyor.
Sabah Gazetesi yazarı Mahmut Övür ise konuyla ilgili köşe yazısında şunları dile getirdi:
Yıllardır siyasette şu sorunun cevabı aranıyor: CHP değişir mi?
CHP içinde yetişen çok sayıda siyasetçi de bu sorunun cevabını aradı, durdu.
Başta Bülent Ecevit olmak üzere hiçbiri de bu işi başaramadı. Ecevit sonunda CHP'yi bırakıp kendi partisini kurdu. Gerçi o da başörtüsü ve Kürt meselesinde hiç değişmedi.
Değişim konusunda en hızlı adımları 90'lı yıllarda "Anadolu solu" gibi cafcaflı çıkışlarla Deniz Baykal atsa da sonuç alamadı. CHP, Milli Şef İsmet Paşa dönemi CHP'sinin bir adım ötesine geçemedi.
Tek tipçi, jakoben ve vesayetçi CHP aklı, siyasi aktörleri ve sosyolojiyi öyle derinden etkilemişti ki değiştirmeye kimsenin gücü yetmedi.
Bu yüzden de 1960'ta ülkeyi kaosa sürükleyen darbeci zihniyetle, 28 Şubat 1997'de postmodern darbeci zihniyeti destekleyenler arasında fark yoktu.
DP, AP, Anavatan veya AK Parti gibi merkez sağda yer alan partiler halkın ezici çoğunluğuyla iktidara gelseler bile "iktidarın sahibi" olamazlardı. Çünkü onlara göre; cahil halkın desteklediği iktidarlar "gerici" ve "karşı devrimci", onlar ise "ilerici" ve "devrimci"ydi.
Sadece CHP değil, ortak paydaları "laiklik" olan sosyalist solun bütün renkleri de ağırlıkla aynı ötekileştirici dili kullanıyordu. Özellikle darbeler öncesine bakın, hep aynı zihniyet, ortaya çıkıyor ve darbe dinamiğini harekete geçiriyordu.
Bir İhtilal Daha Var
Hayata erken veda eden usta gazeteci Örsan Öymen bugünlerde de sık sık seslendirilen "seçim olmazsa başka yolla" veya "AK Parti seçimi kaybetse iktidarı vermez" gibi hastalıklı zihniyeti, bakın "Bir İhtilal Daha Var" kitabında nasıl anlatıyor.
"Faruk Güventürk, kışlada rakı sofrasını hazırlattı. Talat Aydemir, Faruk Ateşdağlı, Dündar Seyhan, Suphi Gürsoytrak, Orhan Kabibay ve Orhan Erkanlı masayı çevrelediler. Aydemir ve Ateşdağlı'nın ateşlerini söndürmeye ne rakı yetiyordu ne de su. (Bunlar 60 darbesini yapan subaylar.)
Bundan büyük fırsat olmaz, diyordu Aydemir.
Demokrat Parti seçimi kaybetse bile iktidarı vermez, diye bastırıyordu Ateşdağlı.
Dündar Seyhan başıyla onaylıyordu:
Evet, vermez."
Siyahi veya başörtülü olmak
Yukarıdaki şu konuşma bire bir bugün bile CHP içinde ve çevresinde seslendiriliyor. Değişmeyen, benzer bir yaklaşımı da dindarlarla ilgili görüyoruz. Tarihin her döneminde CHP'lilerin gözünde dindar olmak "takunyalı" ya da "irticacı" diye suçlanmak için yeterliydi. Sadece Erbakan değil, Demirel ve Özal da yıllarca aynı suçlamayla karşı karşıya kaldı.
O çizgi bugün de varlığını sürdürüyor. Son örneği ise CHP'li Fikri Sağlar... Eski bir
Kültür Bakanı olan Sağlar'ın şu söylediklerine bakın:
"Türbanlı bir hâkimin karşısına gittiğimde benimle ilgili haklarımı koruyacağı ve adaleti yerine getirebileceği konusunda kuşkum var."
2021 yılında hâlâ böylesine ilkel bakış açısına sahip birilerinin olması insanı dehşete düşürüyor. Bu "çağdaş meczup"lara toplumun her kesiminden tepki geldi. Ötekileştirici hatta bu faşist yaklaşıma solun önemli isimlerinden Ufuk Uras'ın cevabı ise çarpıcıydı:
"Siyah bir hakimin benim hukukumu koruyacağı konusunda şüphem var' diyen bir beyaza ne denir?"
AHMET HAKAN'DAN CHP'YE BAŞÖRTÜ ELEŞTİRİSİ:
Hürriyet Genel Yayın Yönetmeni Ahmet Hakan, “Türbanlı hâkim karşısına gittiğimde adaleti savunacağı konusunda kuşkum var. Bazıları militanca ve ideolojik takıyor” sözleri nedeniyle eleştiri oklarının hedefi olan Fikri Sağlar üzerinden CHP’yi eleştirdi.