Mevsim sonuna doğru bir büyük festival daha kapıda. 11 – 18 Ağustos tarihleri arasında yaklaşık 400 bin insan Macaristan’a adım atacak ve yine sadece müziğin değil, aynı zamanda o anlara ait dünyanın sınırlarında seyre çıkacak. Sziget 2014’e artık sayılı günler var.
Özgürlük Adası’nın bu yılki programından 5 performansa değindik.
The 1975 / 11 Ağustos
Los Angeles civarına yakıştırılan indie pop sound’una sahip olsa da Manchester çıkışlı bir topluluk The 1975. Yaklaşık 10 yıllık bir geçmişi var grubun ve özellikle son birkaç sene onlar için iyi gelişmeleri beraberinde getirdi. İlk önce sık aralıklarla EP’lerini duyurdular, ardından tekliler geldi, Kıta Avrupası’nda turlamaya başladılar. Nihayetinde, 2013 devam ederken self titled stüdyo albümlerini yayımlayarak o en büyük adımı attılar. Bu şarkılarla karşılamışlardı Glastonbury ‘14’ü. Şimdi sırada Sziget var.
London Grammar / 13 Ağustos
Hannah Reid, Dan Rothman ve Dominic Major. 3 kişilik bir ülke bana kalırsa London Grammar. Gece ya da gündüz, siyah ya da beyaz fark etmiyor; electronica etkileşimli ritimler durmaksızın yaşıyor. Henüz tek albümden ilerliyor topluluk, ama her şarkıya ayrı bir parantezin açıldığı, her anının karşılık bulduğu bir albüm “If You Wait”. ‘Hey Now’dan ‘Wasting My Young Years’a, Kavinsky tekrar yorumu ‘Nightcall’dan ‘Strong’a kadar yayımladığı her teklikle debut LP’yi ayakta tutmayı sürdürüyor London Grammar. Kısacası, kariyerinin ilk düzlüğünde zirveye koşan bir ekibin canlı performansı bu.
Placebo / 13 Ağustos
Neredeyse her yeni albümüyle buralara da uğrar, İstanbul’u boş geçmez Placebo. En son geçen yıl bu mevsimde Parkorman’da izlemiştim onları ve sahnedeki görsel yansımaları tamamen bir kenara itip yalnızca şarkılarındaki tempo artışlarıyla konseri yönettiklerine bir kez daha şahit olmuştum. Sziget sahnesi de, tıpkı İstanbul gibi Placebo için bir deplasman değil. Artık ezberlense de tekrar ve tekrar dinlenir/izlenir kimi şarkılar. Onların külliyatı da işte böyle bir karşılığa denk düşüyor. Meds öncesi altın çağın üzerinden çok zaman geçti, evet; ama yine de grubun Sziget anlarına uğramak gerek.
Manic Street Preachers / 15 Ağustos
“Neyse ki hala ayakta” dedirten gruplardan Manic Street Preachers. İster 1992 tarihli ilk albüm “Generation Terrorists”te dolaşın, ister 1998’in “This Is My Truth Tell Me Yours”unda ya da yakın dönem kayıtlarından “Rewind the Film”de… Galler çıkışlı ekibin temelleri sağlam politik bir yönü var. Külliyatının her döneminde bu hatlara yüklenmekten geri durmuyor, değişen konjonktürde konum aramıyor ve siyasi kulvardan ticarileşmekle eleştirilse de pes etmiyor. Her şeye rağmen devam ediyor. Birkaç hafta önce yayımladıkları son LP de bunun kanıtıdır. Thatcher’ın Britanya’sında yaşayıp Castro’nun ülkesinde sahne kuran bir ekipten bahsediyoruz. Kayıp Richey’in arkadaşları lafını esirgemez.
The Kooks / 17 Ağustos
İyi bir ilk albüm, çok iyi bir ikinci albüm, iyi bir üçüncü albüm. Benim açımdan The Kooks’taki diskografinin görünümü budur. 2007’de, bir anda ortaya çıktıklarında, genç Arctic Monkeys’in yedeği oldukları konuşulmuştu, sonraki yıl mukayese edildikleri ekip ise şu olacaktı: The Beatles. 2 no’lu uzunçalar “Konk”un getirdiği bir adımdı bu. Her şeyden önce son yıllardan iyi bir britpop grubu The Kooks. Tam 3 yıllık ara dönem, önümüzdeki ay yayımlayacakları yeni şarkılarla bitiyor. Duyurulan ilk single / video kliplere bakarak “Konk”ta bıraktıkları yerden devam edecekleri tahminini yapmak zor değil. Henüz 30’larında bile değiller ve 2015 onların yılı olabilir
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.